Evet, Kapitalizmden Daha İyisini Yapabiliriz

This article originally appeared at CommonDreams.org.

Special thanks to Aydın ÖRDEK, member of Executive Board of Mulkiye Center for Education, for providing the Turkish translation.

Çeviri: Ekin Keskin*

Kapitalizm kendisini sürekli olarak daha büyük bir eşitsizliğe, istikrarsızlığa ve adaletsizliğe sürüklerken, kapitalizmi eleştirenler çoğalıyor. Kapitalizmin endişeli savunucuları iki şekilde tepki veriyor. Birçoğu eleştirileri önemsemiyor. Ne de olsa, kapitalizm uzun zamandır var ve daha önce de iniş çıkışlar yaşadı. Eleştirenler, hayal kırıklıklarına rağmen çok az bir değişim olması nedeniyle eleştirilerin sönümleneceğini tahmin ediyor veya umuyorlar. Şikâyet edenler ise sadece kaybedenler. Kazananlar kesinlikle sistemi ileriye taşıyacaklar. Kapitalizm savunucularının bir kısmı da basitçe kapitalizmin bir alternatifinin olmadığı konusunda ısrar ediyor, bu yüzden eleştiriler anlamsız hale geliyor.

Kapitalizm savunucularının ikinci bir türü ise farklı bir yaklaşım sergiliyor. Bunlar kapitalizm kelimesinin önüne sıfatlar koyup, bir kısmına destek çıkarken diğerlerine karşı geliyorlar. Böylece devletçi veya devlet müdahalesi yanlısı kapitalizmin karşısında “serbest piyasa” kapitalizmi lehine eleştirileri, “gerici” kapitalizmin karşısında ise “ilerici” kapitalizm lehine eleştirileri görüyoruz. Açgözlü kapitalizmin yerine “paylaşımcı” kapitalizmin geçmesi gerektiği söyleniyor bize. Benzer şekilde “ahbap-çavuş” kapitalizminin veya sosyal vicdanı olmayan kapitalizmin tasfiye edilmesi gerektiği söyleniyor.

Kapitalizmin iki tür savunucusu da temel sistemin devam etmesini açıkça istiyor. Ama sistem dediğimiz tam olarak nedir? Öyle görünüyor ki kapitalizm savunucuları, savundukları şeyin tanımı konusunda ne hemfikirler ne de kendilerinden eminler. Bu yüzden, buradaki asıl tartışmanın ne olduğunu anlamak için, elden geçirilmemiş tanımlar çalılığında kısa bir gezinti yapmak gerekir.

“Modern toplumun sistemik sorunu kapitalizmdir, kapitalizmin şu ya da bu türü değil.”

Kapitalizm bir “piyasa” sistemi midir? Bu, piyasaların, -mal ve hizmet sahipleri arasındaki gönüllü mübadeleler vasıtasıyla-kaynakların ve ürünlerin dağıtıldığı kurumsal bir mekanizma olduğu anlamına geliyorsa,mesele şu ki kapitalizm, piyasaları kullanan tek “sistem” değildir.  Kölelik düzeni kesinlikle piyasaları kullandı (ABD’nin güneyindeki köleleri ve pamuğu düşünün). Feodal plantasyonlar da çoğunlukla kullandı piyasaları. Hem Sovyet hem de çağdaş Çin sosyalizmi piyasalardan yararlandı.

Kapitalizm “devlet teşebbüsü” sistemine karşı bir “özel teşebbüs” sistemi midir? Böyle bir tanım da sorunludur. Kölelik düzeni ve feodalizmde, devlet memurları tarafından sahip olunan ve işletilenler ile hiçbir devlet aygıtı içinde yer almayan özel şahısların sahip olduğu ve işlettiği işletmeler bir arada var olmuşlardır. Köleci, feodal ve kapitalist sistemler içerisinde özel ve devlet işletmeleri olmuştur. Bu nedenle devlet işletmelerinin varlığı da piyasaların varlığı gibi herhangi bir sisteme özgü değildir. Kimi gözlemciler SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti, vb.isimlerden sosyalist sıfatını kaldırdı, gerekçeleri buralarda özel şirketlerin (kolektif çiftlikler, özel araziler, vb.) devlet teşebbüsleriyle bir arada var olmalarıydı.

Kısacası, piyasalar ve özel girişimler birer tanım olarak işe yaramazlar, çünkü kapitalizm, kölelik düzeni, feodalizm ve sosyalizmi birbirlerinden yeterince ayırt etmezler. Oysa tanımların amacı, net tartışma ve müzakereleri mümkün kılmaktır.

İşletmelerde üretim ve dağıtımın organizasyonuna odaklanan yeterli bir tanım bulunmaktadır: yetki ve sorumluluklarının iç yapılarına yön veren insan ilişkileri. Dolayısıyla kölelik efendi-köle örgütlenmesi olan işyerleri esas alınarak tanımlanır. Burada işçiler, ürünü alanların mülküdür. Feodalizm, işyerinde toprak beyi ve serf arasındaki (kişisel, karşılıklı olarak zorunlu, kişilerin mülk edinilmediği) oldukça farklı bir ilişkilere ad olur. Serfler çalışırlar ve ürünlerinin belirli bir kısmını toprak beyine verirler: serflerin kendileri için ayırdıklarından daha fazla bir kısmını.

Kapitalizm, kişilerin mülk edinilmesi veya karşılıklı (quid-pro-quo) mübadelenin gerektirdiği kişisel yükümlülükten tamamen farklı bir işyeri organizasyonunu gerektirir. İşverenler, çalışanların emek gücünü satın alır ve bunu sahip oldukları diğer üretim araçları ile birleştirirler. Ürün (1) işçilere ödenen ücretler, (2) kullanılmış üretim araçlarının yerine yenilerinin koyulması ve (3) işverenlerin net gelirleri arasında bölünmüştür. Kapitalist işletmeler özel şahıslar, devlet memurları veya her ikisi tarafından sahiplenilebilir ve işletilebilirler. Kaynaklar ve ürünler, piyasalar veya planlama gibi piyasa dışı mekanizmalar yoluyla dağıtılabilirler.

Bu kapitalizm tanımı, devlet işletmeleri -özel benzerleri gibi- işveren-çalışan dikotomisi etrafında örgütlendiğinde, “sosyalizm” kavramını, devlet kapitalizminin çeşitlerine dönüştürür. Bu kapitalizm tanımı, kapitalizmin işveren-çalışan dikotomisinin (ve benzer biçimde diğer dualist dikotomilerin) ötesindeki bir sisteme açıkça işaret etmektedir.

Böylesi post-kapitalist bir ekonomik sistemi tanımlayan şey, işverenlerin ve çalışanların yek vücut olmasıdır. Bireysel olarak, her biri birer çalışandır. Toplu olarak, tüm çalışanlar işvereni oluştururlar. Her çalışan/işveren, ne üretileceğine, nasıl üretileceğine ve nerede üretileceğine ve net gelirle ne yapılacağına yön veren demokratik işletme kararlarında eşit söz hakkına sahiptir.

Kapitalizmin temel sorunları içseldir. Bu sorunlar özünde işveren-çalışan ilişkisi ve bu ilişkinin ekonomi, siyaset ve kültüre yönelik daha geniş kapsamlı sonuçlarından oluşur. Modern toplumun sistemik sorunu, şu ya da bu türde kapitalizm değil, kapitalizmdir. Reformlar kapitalizmin bir türünü bir diğeriyle değiştirmiştir. Reformların çözemediği sorunlar şöyle dursun, reformların kendilerinin de geçici ve güvenilir olmadığı ortaya çıkmıştır. Genellikle çalışanların uzun süren savaşımları sonunda gerçekleştirilen reformlar elden gider, çünkü kapitalistler onları yok etmek, zayıflatmak veya yürürlükten kaldırmak için özendiricilere (kârlar) ve kaynaklara (kârlar) sahiptirler. Örneğin, artan oranlı vergiler yerini azalan oranlı vergilere bırakır, bir zamanlar ayrılan ticari yatırım bankacılığının yeniden birleşmesine izin verilir, asgari ücretler enflasyona göre ayarlanmaz, vs. Bugün önerilen reformlar için verilen mücadelelere gittikçe artan bir şekilde şöyle tepki verilmektedir: O yollardan biz de geçtik.

Günümüzün merkezi siyasi sorusu şudur: Çağdaş kapitalist toplumlar, gerçekten kapitalist olmayan ya da post-kapitalist toplumlara geçmeye hazırlar mı? Bu tür geçişlerin temel stratejisi, kapitalist işletmelerin hiyerarşik, demokratik olmayan, işveren-çalışan örgütlenmesinin yerine demokratikleşmiş işyerlerinin geçirilmesidir. İşçilerin kendi kendilerini yöneten kooperatiflerine dayanan ekonomi anlayışları insanlık tarihi boyunca varoldu. Şimdi bunlar tekrar artışta, çünkü küçük ve orta ölçekli kapitalistler emekli olduklarında işletmelerini işçilerine satmanın tercih edecekleri sonraki adım olduğunu fark ediyorlar.  Kendi işçi kooperatiflerini inşa etmek, İspanya’daki Mondragon Kooperatif Şirketini dünya çapında üne kavuşturdu. Devasa bir işçi kooperatifleri sektörünün sürdürülmesi, İtalya’daki Emilia-Romagna’ya olağanüstü bir ekonomik refah getirdi.

Diğer kooperatif tipleri -toplu olarak satın alan, satan veya mülk edinenler- işin kendisini demokratikleştirmenin durakları olabilirler ve olmalılar. Bunun gerçekleştiğine ilişkin başlangıç işaretleri var. İş yerlerimizi demokratikleştirerek, kapitalizmden daha iyisini yapabiliriz. Bu süreçte atılacak bir adım, kapitalizmin ne olduğu ve alternatiflerinin neler olduğu konusunda ortak bir noktada buluşmaktır.

Kaynak: https://www.commondreams.org/views/2019/05/01/yes-we-can-do-better-capitalism

(*) Mülkiye Eğitim Merkezi Çeviri Çalışma Grubu.

Be the first to comment

Please check your e-mail for a link to activate your account.

connect